KUVAYI MİLLİYE NEDİR?

Kuvayı Milliye “Millî Kuvvetler, Millî Güçler” anlamındadır ve düzenli ordu şeklinde teşkilatlanmamış “Milis Kuvvetleri” demektir.

1914 yılında başlayan I. Dünya savaşına Osmanlı Devleti İttifak grubu içinde dahil olmuştur. 30 Ekim 1918’de ise Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak savaştan çekilmek zorunda kalmıştır.

Mondros Ateşkes Antlaşması olmasına rağmen 8 Kasım 1918’de İngilizlerin Musul’u işgal etmesi Türk halkının başlayan işgallere karşı tepkisine yol açacaktır.

YAZININ DEVAMI

Millî Mücadele, sadece cephelerde değil, Anadolu’nun dört bir yanında halkın gönüllü direniş örgütleriyle verdiği sivil bir direniş savaşıdır. Kuvayı Milliye bir halk hareketidir, halkın direnme isteği sonucu ortaya çıkmıştır.

Başlayan işgaller karşısında yurdun dört bir yanında başlayan eylemler ve yapılan kongreler dikkat çeker. Mondros Ateşkesinden sonra, İzmir’den Kars’a, Kilikya ve Edirne’ye kadar çeşitli tarihlerde Müdafaa-ı Hukuk kongreleri Anadolu’da yaygın olarak toplanmaya başlamıştı. Sivas Kongresi’nden önce Anadolu’da 13 Müdafaa-ı Hukuk kongresi toplanmıştır. 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nden sonra Anadolu’da Balıkesir, Edirne, Oltu, Lüleburgaz, Afyon ve Pozantı’da olmak üzere 14 kongre daha yapılmıştır.

Büyük çoğunluk gönüllülerden ve kongre kararlarına göre halk kuruluşlarınca silahaltına alınanlardan oluşmaktadır. Ancak bünyesinde her kesimden insan vardır: herhangi başka bir amaç gütmeden milli hislerle mücadeleye atılan gönüllüler, dağda gezen eşkıyalar, efeler, zeybekler, kızanlar, hapishanelerden çıkarılan tutuklu, hükümlü ve sanıklar, halk kuruluşları tarafından kongre kararlarına dayanılarak, bir tür askere alma şeklinde köylerden ve kasabalardan silâhaltına alınanlar, asker kaçakları, iç isyan olaylarına katılıp bağışlanmak için sığınanlar, yakınlarının düşman zulmünden zarar görmesi üzerine intikam almak amacıyla silaha sarılanlar, düşman işgalinden kaçanlar, yersiz yurtsuzlar, adamlarıyla beraber birlik oluşturan eşraf, Devlet tarafından arananlar da yeni yönetim olunca affolunacakları ümidi taşıyanlar, yoksulluk ve işsizlikten muzdarip olanların hepsi Kuvayı Milliye’ye katılanlar arasındaydı.

Kuvayı Milliye, Mondros mütarekesi sonrası topraklarımızı işgal eden ve ülkemizi parçalamak üzere harekete geçen düşman kuvvetlerine karşı açılan cephelerde çarpışmak üzere teşkilatlanan, halkın içinden gelen millî duygular sonucu oluşmuş, meslek, gelir düzeyi, yaş, hatta cinsiyet gibi birçok unsuru dikkate almadan kendiliğinden bir araya gelerek gönüllülük esasına göre oluşmuş silahlı sivil birliklerdir.

Denizli müftüsü Hulusi Bey, İpsiz Recep, Topal Osman, Antepli Şahin Bey Kuvayı Milliyedir. İstiklal yolunda kağnısıyla ve yanındaki bebeğiyle İnebolu’dan mermi taşıyan sert kış günü üzerindeki hırkasını bebeğine değil, mermiler ıslanmasın diye mermilerin üstüne örten, kışlaya ulaştığı sırada da şehadete eren Kastamonulu Şerife Bacı; kadın olduğu halde saçlarını erkek gibi kestirerek birliklere katılan ve kendine Halim Çavuş dedirterek mücadele eden Halime Çavuş; Kadınlardan ve erkeklerden oluşturduğu ekibiyle işgalcilerin kabusu olan Erzurumlu Kara Fatma Kuvayı Milliyedir. Annesini kaybettiği için Albay olan babasıyla birlikte karargahta kalan ve orada büyüyen, savaş sırasında da çocuk haliyle cepheden cepheye koşarak askerlere moral veren küçük Nezahat Kuvayı Milliyedir.

Kuvayı Milliye’ye katılanları Miralay Mehmet Arif şu şekilde ifade ediyor. “En genç çocuklar bulunduğu gibi, ak sakallı dedeler de vardı. Bu mücahitlere cephane ve yiyecek taşıyan hatunlar pek çok olduğu gibi, mavzeri elinde müsademeye iştirak eden Türk kadınları da az değildi.”

Kuvayı Milliye, Atatürk’ün tabiriyle “Namuslu bir insanın namusunu korumak için yastığının altındaki tabancasına benzer. Ümidi kalmadığı yerde hiç değilse intihara yarar”.

Vatanım, ha ekmeğini yemişim, ha uğrunda kurşun” diyebilen bütün bu insanları bir araya getiren de “Kuvayı Milliye Ruhu”dur. Bu ruh içten gelen bir istekle millet fertlerinin ülkenin bağımsızlığı ve ülke çıkarları için her türlü imkansızlık içinde canlarını ortaya koyarak mücadele etmeleridir. Millî Mücadele bu ruhla verilmiş, İstiklal Harbi bu ruhla kazanılmıştır.

BOLU’DA KUVAYI MİLLİYENİN FAALİYETLERİ

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile savaştan çekilen Osmanlı Devleti için bundan sonraki süreç hesap edildiği gibi olmayacaktır.

Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasının hemen 8 gün sonra başlayan işgaller, itilaf devletlerinin vatanımız üzerindeki düşüncelerini ortaya koymuştur.

Özellikle İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ile başlayan yoğun protestolar ve direniş, memleketin her tarafına yayılmıştır.

YAZININ DEVAMI

İstanbul Hükümeti’nin Antlaşmanın uygulanması noktasındaki gayret ve çabalarına rağmen halk arasında Millî Mücadele fikri yayılmaya başlamıştı. İstanbul’un itilaf devletleri tarafından resmen işgali sonrası pek çok yurtsever ve milliyetçi bürokrat ve asker Anadolu’ya geçecektir.

Ankara Hükümeti’nin BMM’yi açmasının ardından Bolu halkı da bu yeni yönetimi desteklemeye başlamıştır.

15 Ekim 1919 tarihinde Bolu Müdafaa‑i Hukuk Cemiyeti kurulduğunda başına Dr. Fuat (Umay) seçilmiş ve Bolu Merkez, Gerede, Düzce, Mudurnu ve Göynük kazalarının teşkilatlanmasını yönetmiştir.

1919 sonlarında başlayan teşkilatlanma çalışmaları, 1920’nin ilk aylarında fiilî örgütlenmeye dönüşmüştür. Bolu’da da cemiyetin bir şubesi kurulmuştur. Kuvayı Milliye sadece silahlı mücadeleyi değil, lojistik destek, propaganda ve istihbarat gibi unsurları da içeriyordu.

Bolu Kuvayı Milliyesinin Kurucuları:

İsmail Hakkı Bey: Bolu Mutasarrıfı olan İsmail Hakkı Bey, Millî Mücadele’ye destek veren nadir bürokratlardan biri olmuştur. Ankara Hükûmeti ile doğrudan ilişki kurarak direnişi yasal ve idari zemine oturtmuştur.

Yüzbaşı Ziya Bey: Bolu Askerlik Şubesi Başkanı olan Ziya Bey, askeri sevk ve idareyi sağlamıştır. Kuvaymilliyenin silahlı kolunu organize etmiş, gönüllülerden birlikler oluşturmuştur.

Müftü Şükrü Efendi: Dini meşruiyet açısından büyük öneme sahiptir. Millî Mücadele lehine hutbeler vermiş, halkın moralini yükseltmiştir.

– Mehmet Ali Efendi ve Şerif Efendinin öncülük ettiği Bolu eşrafı hem maddi kaynak sağlamış hem de yerel halk üzerindeki etkinliklerini Kuvayı Milliye yararına kullanmışlardır.

Bolu, mevcut sınırları içerinde farklı unsurların bir arada yaşadığı bir bölgedir. 1920 yılında yurdun dört bir yanında baş gösteren isyanlarda Bolu’da da iki kez üzücü hadiseler yaşanmıştır.

Fakat bu isyanlarda Bolu, özellikle Düzce’den gelen Hilafetçi isyancılar tarafından ele geçirilmiş olsa da alınan tedbirler ve verilen mücadele sonrasında TBMM’ne bağlılığını ortaya koymuştur.

Bolu çevresinde çıkan küçük çaplı iç isyanların bastırılmasında yerel millî kuvvetler etkili olmuştur. Ankara’ya destek için gönüllü asker gönderilmiştir. İstiklal harbi döneminde özellikle (Şehit) Miralay Nazım Bey (YÜCEL)’in kurmuş olduğu 4. Mürettep Müfrezenin yanı sıra önemli bir menzil görevi görecektir.  Cephede bağımsızlık mücadelesi veren evlatlarının cephane ve erzak temininde Bolu halkı önemli katkılar vermiştir.

ŞEHİT MİRALAY MEHMET NAZIM BEY (YÜCEL)

1886 yılında Kayseri’de Cemal Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ve Bursa Askeri İdadisi'ni bitirdi. 14 Ocak 1904'te Harp Okulu'na girdi. 20 Eylül 1907'de Harbiye'den teğmen rütbesiyle (1323-P.3) piyade sınıfı üçüncüsü olarak mezun oldu. 13 Ağustos 1910'da Mekteb-i Erkân-ı Harbiye'den Kurmay Yüzbaşı rütbesinde mezun oldu. 13 Şubat 1911'de gönüllü olarak Yemen Kuvvetleri Komutanlığı'nda hizmet verdi.

YAZININ DEVAMI

8 Ocak 1914 yılında 6. Kolordu Kurmay heyetinde yer aldı. Aynı yıl 16. Fırka kurmay başkanlığına ve ardından 19. Fırka kurmay başkanlığına atandı. 12 Şubat 1914’te 3. Kolordu’da görev yaptı. 25 Nisan 1915’te 16. Tümen Kurmaylığı’nda, 1 Ağustos 1915’te ise 6. Kolordu Kurmaylığı’nda, 15 Temmuz 1916’da ise 19. Kolordu Kurmaylığı’nda görev yaptı.

14 Eylül 1916’da Binbaşı rütbesine terfi edildi. 15 Kasım 1916’da Makedonya Cephesi’nde 177. Alay Komutanı olarak görev yaptı. 18 Temmuz 1917’de Romanya’da Alman Mareşal August von Mackensen’in karargâhında görevi aldı. 1917-1918 yılları arası Osmanlı Rumeli Müfrezesi (takviyeli 177. Alay) komutanlığına getirildi.

25 Ağustos 1918’de Kafkas İslâm Ordusu’nda görevliyken, muamelât-ı zatiye emrinde bırakıldı. 27 Ocak 1919’da 12. Kolordu görevinde, 27 Mart 1919‘da geçici olarak 7. Süvari Alay Komutanı Vekili olarak görev yaptı. 1919 Mayıs’ında İngilizlerin kendisini tutuklayacağını öğrenince, Kuvayı Milliye’ye katılmak üzere İstanbul’dan ayrılarak Anadolu’ya geçti.

27 Mayıs-29 Ekim 1920 tarihleri arasında Bolu Mutasarrıflık görevini ifa etmiş, çoğunluğu Bolu ve Geredeli gençlerden oluşan 4.Mürettep Tümen ile Milli Mücadelede önemli görevler ifa etmiştir.

10 Ocak 1921’de 4. Piyade Tümen Komutanı olarak hizmet verdi. Birinci İnönü Muharebesi’nde kumandanı olduğu 4. Piyade Fırkası’na komuta ederek Yunanlar ile savaştı ve başarılarından ötürü Yarbay rütbesine terfi ettirildi. İkinci İnönü Muharebesi’nde yaralandı. Tedavisiyle Mustafa Kemal bizzat ilgilendi, o dönem Garp Cephesi Komutanlığı yapan İsmet Paşa (İnönü) da ziyaretine geldi.

Tedavisinin ardından cepheye döndü. 10 Ocak 1921’de Yarbay rütbesine terfi ettirildi. Kütahya-Eskişehir Muharebeleri sırasında Yumruçal sırtlarında ateş hattına ilerlerken, yakınlara kadar sokulmuş bir Yunan ağır makineli tüfek müfrezesinin açtığı ateş sonucu ağır yaralandı. Kaldırıldığı Kütahya Çöğürler Tren İstasyonunda 15 Temmuz 1921 günü şehit olmuştur. 16 Temmuz 1921’de Rütbesi TBMM kararı ile Albaylığa yükseltildi.

Naaşı Ankara’ya nakledilerek önce Hacı Bayramı Veli haziresine daha sonra Cebeci Askeri şehitliğinde vatan toprağına verilmiştir. Bugün ise mezarı Türk İstiklâl Harbi’ne katılan diğer silah arkadaşlarının yanında Devlet Mezarlığındadır.

Miralay Nazım Bey, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden Türk milletini kurtarabilmek için ömrünü ve hayatını siper eden ve Vatandan başka sevgili bilmeyen kahramanlarımızdan biriydi.

Miralay Nazım Bey’in 15 Temmuz 1921’de şehadet haberi Bolu halkını derin bir hüzüne boğmuş, uzun yıllar camilerde adına mevlit okutturulmuştur. Yıldırım Bayezit camiinden Atatürk Lisesine çıkan sokağa adı verilmiştir.

Miralay Nazım Bey’in Bolu halkı ile olan bağı cephede de devam etmiştir. Şehit düşen Bolulu askerlerinin ailelerine maaşından para gönderdiği gibi Bolu halkı da evlatları için cepheye ihtiyaç duyulan malzemeleri göndermişlerdir.

İstiklal Harbimizde şehit olan üç tümen komutanımızdan biri ve o zamanın en genç tümen komutanı idi. Kahraman Nazım Bey’in şehadetini öğrenen Yunan komutanları, yanlışlıkla kendisi zannedilen bir subayın naaşını törenle Yumruçal Tepe’ye defnetti. Aziz naaşı, Çöğürler Tren İstasyonundan Ankara’ya gönderildi. Ankara’daki Devlet Mezarlığı’nda yatmaktadır. Onun ve onun nezdinde bütün şehit ve gazilerimizin ruhları şad olsun!

Bugün, ona ve onun gibi kahramanlara hayatlarını borçlu olanlar bu anıtla şükranlarını sunarlar.

 

Bolu Vilayetimizin 1877-78 Osmanlı Rus Harbinden (93 Harbi) İstiklal Mücadelesi Sonuna Kadar Vermiş Olduğu Şehitler

(MSB Kayıtlarına Göre Bugünkü Vilayet Sınırları Dikkate Alınarak)

1918 yılında Mondros Ateşkes Antlaşması ile başlayan işgaller karşısında Türk Milleti bu yaşananları kabul etmeyecek ve tepkisini koyacaktır.
1919 yılında başlayan süreçte Bolu Halkı hem kurduğu Müdafai Hukuk Cemiyeti hem de Kuvayı Milliye örgütlenmesi ile vatanın istiklali mücadelesinde üstüne düşen görevi yerine getirme çabası içinde olmuştur.
İç isyanlar ile başlayan çatışmalardan İstiklal Savaşının sonuna kadar en küçüğü 18, en büyüğü 41 yaşında 358 şehit vermiştir.
Ruhları Şad Olsun!

1877-78 Osmanlı Rus Harbi: 15

Osmanlı-Yunan Savaşı (1897): 6

Balkan Savaşları: 38

1. Dünya Savaşında Toplam Şehit:1667

Çanakkale : 940

Şark Cephesi : 216

Irak : 148

Filistin : 117

Galiçya : 96

Romanya :29

Hicaz : 9

Kafkas :1

Makedonya :1

Cephesi Belli Olmayan : 110

İstiklal Harbi : 358

 

ŞEHİT LİSTELERİ

 

93 Harbi.xlsx (38 downloads )

Çanakkale Savaşı.xlsx (38 downloads )

Osmanlı Yunan Savaşı 1897.xlsx (37 downloads )

Balkan Savaşları.xlsx (36 downloads )

I.Dünya Savaşı.xlsx (38 downloads )

Bolu Milli Mücadele Şehitleri.xlsx (52 downloads )

SULTANKÖY ŞEHİTLİĞİ

İstanbul’un işgali sonrası Anadolu’da başlayan direniş, işgallere karşı halkın teyakkuza geçmesi, İstanbul Hükûmeti ve müttefik İngilizler tarafından önlenmesi gereken bir süreç olarak değerlendirilmiştir.

Ankara’da kurulan Büyük Millet Meclisi'ne karşı dini ve hanedan bağlılığı temelinde başlayan propagandalar etkisini göstermiş ve yer yer ayaklanmalar başlamıştır. Özellikle Bolu, Düzce, Hendek ve Adapazarı gibi bölgelerde yaşayan halk, “Padişah nerede ise biz oradayız” sloganlarıyla hareket geçmiştir.

13 Nisan–31 Mayıs 1920 ve 8 Ağustos–23 Eylül 1920 tarihleri arasında Büyük Millet Meclisi’ne karşı Düzce ve Bolu dolaylarında iki büyük isyan çıkmıştır. İstanbul Hükümeti’nin ve işgalcilerin yönlendirmesiyle çıkartılan bu isyanlar, Milli Mücadele’yi engelleme amacı taşımıştır

YAZININ DEVAMI

İlk isyan, 13 Nisan 1920’de Düzce’de başlamış, kısa sürede Bolu, Hendek, Adapazarı ve Safranbolu’ya kadar yayılmıştır. İsyancılar, Düzce’deki güvenlik müfrezesini basarak Komutan Mahmut Nedim Bey’i esir almış ve bölgeyi kontrol altına almışlardır. Saraya bağlılık ve dini duygular isyanda etkili olmuştur.

İsyanın bastırılması için önce Çerkez Ethem, ardından Albay Refet Bele ve Ali Fuat Cebesoy komutasındaki birlikler görevlendirilmiştir. Çerkez Ethem 26 Mayıs’ta Düzce’yi, Refet Bey ise 31 Mayıs’ta Geyve’yi ele geçirerek ayaklanmayı bastırmıştır.

Bu isyan sırasında 24. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mahmut Bey, Hendek civarında isyancılar tarafından pusuya düşürülerek şehit edilmiş, tümeni dağılmış ve silahlar isyancıların eline geçmiştir. Bu gelişme Ankara’da büyük endişeye yol açmıştır.

Birinci isyanın hemen ardından, Milli Kuvvetler başka bölgelerdeki ayaklanmalarla meşgulken, Abaza ve Çerkez kökenli bazı gruplar tarafından ikinci bir isyan başlatılmıştır. 19 Temmuz 1920’de başlayan bu isyan, 23 Eylül’e kadar sürmüştür. Bolu Dağı bölgesine gönderilen birlikler, isyancıların kurduğu pusu sonucu ağır kayıplar vermiştir. Milli Kuvvetler, takviye birliklerle tekrar bölgeye hâkim olmuş ve ayaklanmayı bastırmıştır.

Bolu 1920’de yaşanan isyanlarda kötü anımsanan bir şehrimiz olarak anlatılagelir. Oysaki Bolu Milli Mücadelenin yanında yer almış, önemli bir menzil noktası olarak hem Kuvayı Milliye hem de düzenli orduda pek çok şehit vermiştir. Cephede istiklal mücadelesi veren askerinin ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olmuştur. Yaşanan isyan sürecinde Düzce bölgesinden gelen asilerin Bolu’da yarattığı tahribata dair kayıtlar olsa da bugün buralar ya yıkılmış ya da yok olmuştur.

3 Mayıs 1920 günü İngilizlerin ve İstanbul Hükümetinin desteklediği, para verip silahlandırdığı Düzce ve Hendek asileri Bolu’yu işgal etmişler ve Bolu’da bulunan 32’nci Kafkas Alayının Subay ve erlerini şehit etmişlerdir. İlk isyan sırasında isyancıların Bolu’yu ele geçirmesi üzerine BMM birtakım tedbirler almıştır.

Bolu’yu ele geçirmek ve isyancıları yok etmek maksadıyla Yarbay Arif emrindeki Karakeçili Müfrezesi ve Teğmen Cevat emrindeki Ağır Makineli Tüfek Takımı Ankara – Ayaş – Beypazarı -Nallıhan – Seben güzergâhını takiben asileri tepeleyerek Seben Ardı Dağlarındaki Yanık Mevkii denen yere gelmişlerdir. Bu bölgede biraz dinlendikten sonra dağ yolunu takiben Sultanköyüne inmişlerdir.

Hendek ve Düzce asilerinden oluşan isyancı kuvvetler, 4000-5000 civarıdır. Milli Kuvvetler ise,  Yarbay Arif emrindeki Karakeçili Müfrezesi (175 Gönüllü) ve Teğmen Cevat emrindeki Ağır Makineli Tüfek Takımı (-30 Asker)’dir.

Asiler Yarbay Arif Müfrezesinin Seben üzerinden Bolu’ya geldiğini daha önceden haber almışlar ve 12 gün önce 21 Nisan 1920 günü Hendek’te şehit ettikleri Yarbay Mahmut Nedim’in 24’üncü Tümeninden ele geçirdikleri bir topu Çamyayla ve Ilıca köyleri arasındaki Üçtepeler mevkiine Sultan Köyünü ateş altına alacak şekilde mevzilendirmişlerdir.

Sabah saatlerinde Sultan köyüne gelen Yarbay Arif emrindeki Milli Kuvvetleri gören asiler Üçtepeler mevkiine yerleştirdikleri bu topla Milli Kuvvetleri ateş altına almışlardır. Yapılan bu İlk topçu ateşi ile 6 yada 8 askerimiz burada şehit olmuşlardır.

Sultanköy Şehitliği 1920’de yaşananlara dair Bolu’da halen var olan tek izdir. Köylülerin anlattıkları fakat hikayesini bilmedikleri ile kaynaklarda yer alan bilgilerden hareketle yerini tespit ederek Kent Konseyinin talebi ve Bolu Belediyesinin katkıları ile düzenlemesi yapılmıştır.

Yarbay Arif, asilerin elindeki topu ele geçirmek ve bir an önce Bolu’da hakimiyeti sağlamak amacıyla kuvvetlerini taarruza geçirmiştir. Bu kahramanca taarruz üzerine asiler 75 mm’lik sahra topunu olduğu yerde bırakarak kaçmışlardır. Ancak topun ateşleme kaması asiler tarafından götürüldüğünden top Milli Kuvvetler tarafından kullanılamamıştır.

Ruhları Şad olsun!